24 Eylül 2010 Cuma

Boş düşüncelerin kalemi

Uzun zamandır sadece anlık düşüncelerle bir yazıyı kaleme almadım. Böyle bir metodun edebi yönünün savunuculuğunu üstlenmeye de niyetli değilim zira pek sayın aydın yazarlarımız yeterince eleştiri oklarına hedef oluyor. Kendimi yazardan saymayarak bu ikilemden sıyrılmayı seçiyorum.

Ancak bu düşünce bendeki dinginliğe zaman zaman uyamayabiliyor. Örneğin yazılarıma, makale yada köşe yazısı adını vermek yerine fikir paylaşımı demeyi seçiyorum ve okuyucu kitlem tamamen nevi şahsıma münhasır bir yapıda.

Kısaca; bir nevi yavaş çekimde günlükler tutuyor aradan uzun zaman geçtikten sonra yazılarımı okuyor ve o anlardaki düşünce yapımla son vardığım nokta arasındaki en kısa mesafeyi ölçüyorum.

Yazmak, kimilerince sigara dumanı ve zeki müren sesleri arasında hüşu ve insandaki yalnızlık güdüsünün tavan yaptığı saatlere tekabul eden bir peri dokunuşu, kimilerince de kör noktalarda mum ışığı görüldüğünde gerçekleşen bir ilham kevaşesi.

Şu sıralar içim umutla dolu, ama öyle aşktan meşkten değil hani. İyi biri olma niyetindeyim sadece. Uzun zaman oldu iyi bir insan olmayalı.

Yine hedefler ve hevesler arasında, yine derbeder, yine umursamazım dünyaya. Ama değişmeyi istemek bile bazen yeterli bu bünyeye.

Şöyle bir şey benimkisi; bir dilencinin yırtık cebinden düşen bir lirayı yolda bulmuş çocuk mutluluğu.
Büyüyüp koca adam olana kadar akla gelmeyen bir mutluluk.

Ha bir de şey var,

bazen içinize bazen dışınıza ağlarsınız
ama görmez kimse