24 Eylül 2010 Cuma

Boş düşüncelerin kalemi

Uzun zamandır sadece anlık düşüncelerle bir yazıyı kaleme almadım. Böyle bir metodun edebi yönünün savunuculuğunu üstlenmeye de niyetli değilim zira pek sayın aydın yazarlarımız yeterince eleştiri oklarına hedef oluyor. Kendimi yazardan saymayarak bu ikilemden sıyrılmayı seçiyorum.

Ancak bu düşünce bendeki dinginliğe zaman zaman uyamayabiliyor. Örneğin yazılarıma, makale yada köşe yazısı adını vermek yerine fikir paylaşımı demeyi seçiyorum ve okuyucu kitlem tamamen nevi şahsıma münhasır bir yapıda.

Kısaca; bir nevi yavaş çekimde günlükler tutuyor aradan uzun zaman geçtikten sonra yazılarımı okuyor ve o anlardaki düşünce yapımla son vardığım nokta arasındaki en kısa mesafeyi ölçüyorum.

Yazmak, kimilerince sigara dumanı ve zeki müren sesleri arasında hüşu ve insandaki yalnızlık güdüsünün tavan yaptığı saatlere tekabul eden bir peri dokunuşu, kimilerince de kör noktalarda mum ışığı görüldüğünde gerçekleşen bir ilham kevaşesi.

Şu sıralar içim umutla dolu, ama öyle aşktan meşkten değil hani. İyi biri olma niyetindeyim sadece. Uzun zaman oldu iyi bir insan olmayalı.

Yine hedefler ve hevesler arasında, yine derbeder, yine umursamazım dünyaya. Ama değişmeyi istemek bile bazen yeterli bu bünyeye.

Şöyle bir şey benimkisi; bir dilencinin yırtık cebinden düşen bir lirayı yolda bulmuş çocuk mutluluğu.
Büyüyüp koca adam olana kadar akla gelmeyen bir mutluluk.

Ha bir de şey var,

bazen içinize bazen dışınıza ağlarsınız
ama görmez kimse

4 Haziran 2010 Cuma

Her zaman doğru zaman

"Sapere Aude"

Ya da bunun gibi bir şeydi, harfleri tam olarak sıraya koyduğumdan emin değilim. Zaten hiçde olmadım, emin olmadığım gibi bunun bi önemi yoktu. Uzuycak gibi bu saçma metafor..

İmmanuel Kant'ın bir sözü bu zımbırtı, kendisi eleştirel felsefenin babası diye anılan 1700'lü yılların başında yaşamış bir Alman vatandaşı. Martin Luther ve Goethe ile beraber Almanya'nın dünyaya armağanlarından biri bu arkadaş. (Mercedes, Bmw, Opel, VW,... hariç tutuyorum). Eleştirisel filozofların aksine ahlak yasası teorisi ile nietszche'yi etkilemiş ve bizim nietszche'de teorilerini evrensel değerlerin ve ahlak yasasının çöküşü üzerine kurmuş..

Kıssadan hisse bildiğin Alman, eminim ki disiplin ve otorite sorunu vardı ondada.

Kant demiş ki; "Sapere Aude" , En basit tanımıyla "cesaret et"
Biraz daha dekolte bi tanım yaparsak " kendi aklını kullanma cesaretini göster" bilmeye, öğrenmeye cesaret et denebilir. Bu aydınlanma sloganı ve Kant hakkındaki yerli yersiz, ileri geri, doğru yanlış, tanımlar sadece bu aydınlanma sloganını biraz açmak içindi. Şu an farkettim elin felsefesini kendimce irdelerken bile özü bizden olan bir düşünceden yardım alıyorum ; Hayyam'dan geliyor; "Her şey zıttıyla kaimdir" güzel söz, ama konumuz bu değil.

Geçenlerde youtube'da hala birinci sırada olan "Charlie, bit my finger" videosundaki veletlerin diğer videolarını izliyodum, anne babası çocukların gündelik her hareketini çekmeye başlayıp 3 yaşındaki çocuklardan çuvalla para kaldırmasa bir şeyi farketmeyecektim.

Bir videoda bu iki çocuk, sanıyorum 3 veya 4 yaşındalar, yemeklerini yiyorlar afiyetle. Bir masanın etrafında oturmuşlar, sessiz sedasız kaşıklıyolar mamayı.

Bizde 7 yaşındaki çocuğa bile annesi tarafından kaşıkla yemek yedirilir. O çocuk daha annesiz hiç bir şey yapamaz ki!

Konu uzun, burada kültürel aile yapımızı bizde yarattığı bedavacılık, bireysel başarısızlık, öz güven eksiklikleri gibi konulara uzun uzun dalma niyetinde değilim. Mesajı aldınız.

Söylemeye çalıştığım şey, bazen diyorum ki kendi kendime, Sapere aude lan!
Planla, Karar Ver, Uygula!

Kafanda binbir tilki dolanıyor, her zaman doğru zamanı bekliyorsun ama yok anam öyle bir şey.
Her zaman doğru zaman.

Hepsi bu lan!
Hadi

Sapere Aude!

ya da onun gibi bir şey.

6 Kasım 2009 Cuma

Bencil Olmalı İnsan

Hani bazen;

Evde kimse yokken içeri girer girmez televizyonu açarız ya da on dakikalık bir yolu yalnız yürüyeceğimizde hemen cep telefonunun tuşları o sırada aklımıza gelen birini aramak için kullanılır. Uyumak için yastığa başımıza koyduğumuzda bize müzik çalarımız eşlik eder dalana kadar, yahut duştayken bile müziğin sesi sonuna kadar açıktır.

Teknoloji ile öyle bir arkadaşımız olmuşuzki, hep yanımızda.

Teknoloji karşıtı değilim, müzikle de sorunum yok, cep telefonunu da çok sık kullanırım. Ama düşününce, "en son ne zaman tek başıma kaldım" diye soruyorum kendime.

İnsanlar neden kendi benlikleriyle başbaşa kalmaktan bu kadar korkuyor. En kötüsü ise bunu bilinçsiz bir şekilde yapmaları üstelik. Hangi gün kendimizi birazcık olsun düşünüyoruz? Nereden geldik, nereye gideceğiz diye soruyor muyuz artık kendimize? Gideceğimiz yere hangi yollardan gideceğimiz konusunda bir fikrimiz var mı yoksa o an nasıl hissediyorsak o şekilde mi hareket ediyoruz. Ben kimim? Nasıl bir insanım? Nasıl bir insan olmam gerekir?
Belkide bu sorularla başbaşa kalmamak için eve girdiğimiz anda televizyonu açıp zihnimizi uyuşturmaya devam etmek daha cazip geliyor. Herkes yalnızlıktan bahsediyor ama galiba asıl sorun insanın kendi benliğiyle başbaşa kalmaktan korkması.
Üstelik iyisiyle kötüsüyle hiç kimse kendini günde beş dakika bile düşünmüyor artık.
Hiç bir sebep yokken içimizin derinliklerindeki sıkıntının kaynağı ne? Kendi içimize dönmeyeli gereğinden fazla uzun zaman olmadı mı?

Yunus Emre demiş ki; Beni bende demen ben bende değilim, Bir ben vardır bende benden içeri.
Dünya'nın belki en mütevazi insanlarından biri olan bu tasavvuf ehli aynı cümlede yedi kere "ben" diyor. Ne güzel, ne müthiş bir bencillik'tir bu.

Bende bu denli bencil olabilsem!
Yalnızlığı sevmiyorum diye avutmuşun kendini, kendinle başbaşa kalmaktan korkuyorsun.
İmza:Ben